ÖNEMLİ DUYURU!

DİKKAT!
* Korku18.blogspot.com sitesinin içeriğinde korku, vahşet ve aşırı şiddet bulunmaktadır!
* Bu siteye girmek için 18 yaş üstünde olmanız gerekmektedir!
* Siteye girmek için herhangi bir tıbbi rahatsızlığınızın bulunmaması gerekir! (Kalp,hamilelik,mide bulantısı vs.)
* Site içerisindeki materyaller kişilerde psikolojik ve ruhsal bozukluklar yaratabilir!
* Site içerisindeki materyaller kişilerde şok etkisi yaratabilir!
* Site içerisindeki materyaller sizleri şiddete götürebilir!
* Tüm bu uyarılara rağmen doğabilecek tüm problemlerden korku18.blogspot.com sorumlu tutulamaz!

13 Haziran 2009 Cumartesi

The Asansör

Bak ama nereye getiricem lafı. Bi de öyle tipler var; vay efendim ben kanlı filme bayılırım. Girerler sinemaya kızla, çıkar çıkmaz ilk laf “Nasıldı abi kanlı sahneler? Adamın beyni patladı, muhahahaa.” Topluca film seyretmeye gidersin; korku filminin anasını bellerler. Her sahnede bi espri, bok var sanki “puhahaahaa zombiye bak eheeehe, adamın gafasını yidi”. İllaki popüler olduklarını, filmden korkmadıklarını gösterecekler ya. Bunlar ‘bana koymaz’cılar işte. Kendilerini bi bok sanıyolar, ne kadar aciz olduklarının farkında bile değiller. Sanıyolar ki bunlar taş gibi erkek, hiçbir görüntü koymaz, hiçbi şey korkutamaz bunları. “Bana koymaz!” koymaz demiyceksin abi, koymaz demiyceksin.

İşte ben de bu artislerden biriydim. Tam bir korku film manyağıydım. İnternetten minternetten araştırır, en kanlı film hangisiyse onu indirirdim. O zamanlar öyle piskopat bi adamdım. Ama Allah bi gün öyle bir aparkat koydu ki bana, şimdiki halimi biliyosun zaten. Kan görünce bayılan tiplerle daş… yani dalga geçerdim zamanında. Şimdi kan lafını duyunca nerdeyse komaya giriyorum. Ben böyle olacak adam mıydım doktor? Keşke bu artistler de yanımda olsalardı o gün, hepimizi birden çarpsaydı Allah Baba…

Zaten gün hiç güzel başlamamıştı. Önceki gece üçte yatmışım, nette işim vardı. Hesapta bugün Cumartesi, geç kalkıcaz. Ama mümkün mü? Sabahın on birinde çalıştırdı yine makineyi, manyak karı. Mecazi olarak söylemiyorum, kadın gerçekten manyak. Temizlik hastalığı var, her gün, HER GÜN iki kere elektrik süpürgesiyle evi bir saat dolaşır. Allah belamı versin bi kere gece dört buçukta yukarıdan çamaşır makinesi sesi geliyodu! Belki de yukarda bi haltlar yiyolardır, duyulmasın diye açıyolardır sesini. Neyse ölmüş kadının günahını almayalım. Laf aramızda şimdi düşünüyorum da, aslında iyi oldu geberdiği. Bunu kayıttan siler misin doktor?

Adını bilmiyorum. Ben ona “Ayşen’in manyak annesi” diyodum. Doğru bildin, Ayşen onun kızı, valla sen de cinsin be doktor. Altı yaşında bir kız çocuğu hayal et. Nası? Çok şirin değil mi? Peki şimdi de şirin olmayan altı yaşında bi kız çocuğu hayal et. Olmadı mı? Peki altı yaşında ve itici tipli bir kız çocuğu hayal et? Edemezsin doktor, boşuna kasma, gözlerinle görmen lazım. Onları üst katıma Allah Baba yolladı doktor. Onlar Allah’ın belaları. Kız her gün evine arkadaşlarını çağırır, ortalığı yıkar, annesiyle çığırışır, orgu açar ve sesi sonuna kadar açıkken rastgele düğmelere basar, saatlerce… Arada sırada at gibi koştururken yere kapaklanıp zırlamaya başlar, ama o o kadar da kötü değil, en azından o da acı çekiyor, katlanmaya değer.

Kadının manyaklığına şarkı bile yazdım, biraz arak oldu ama, söyliyim mi?
Göklere, göklere yükseltin,
Yükseltin bu güçlü sesiiiiiiii,
Ayşen’in manyak annesiiiii…

Her neyse senin kafanda bi fikir oluşmuştur. Kalktım yüzümü yıkadım, sonra balkona çıktım, temiz hava alıcam, hesapta tabi. Balkonun parmaklıklarına aniden BAM diye bişey çarptı. Korkudan geriye düşüyodum nerdeyse. Kadın bu sefer de halı silkmeye başlamış. Diyorum ya, şanssızlık falan değil, direk planlı programlı işler bunlar, kadın bilinçli ve sistematik olarak hayatımı mahvediyor. Ama o da ne? Halının ucu bizim balkona kadar sarkıyor. Her silkelediğinde bir saniye orda duruyor. Ben o halıyı bi çekiversem… Bu kadar temiz bir cinayet olabilir mi? Sana yemin ederim çok istedim. Bir saniye içinde her şey bitebilirdi. Hiç kimse farkedemezdi. Kadın halıyla birlikte aşşağı uçsa… kafa üstü arabalara çakılsa. Yapmıycaktım tabi ama, ben yine de bi etrafa baktım, kimse yoktu, ama tam aşağıda bizim araba varmış. Neyse zaten yapmıycaktım.


Evde de kahvaltılık yok tabi. Nefret ediyorum sabah kalkıp aç aç dışarı çıkmaktan. Ev halkı kimbilir yine nerde. Eve bi ekmek bıraksalar olmaz mıydı? O ekmeği bırakmış olmaları ne kadar önemliydi benim için biliyo musun? Hiçbir şey gelmiycekti başıma, eski hayatıma devam edecektim. Seninle hiç tanışmayacaktık. Öööööffff…
Dışarı çıktım, merdivenlerden zemin kata indim. Ve tam o sırada asansörün kapısı açıldı. Ayşen’in manyak annesi karşımda, o da markete gidiyo herhalde. Hızlı adımlarla arayı açtım. Girdim markete, ekmek bitmiş, o saate kalmaması doğal tabi. Bakkal bakkal dolaştım, uykum bile açıldı. En sonunda bayat mayat ayarladık bi tane. Yolda gelirken tam da onu düşünüyodum. Yani hayatımı zindan eden bu aileden nası kurtulucam diye. Ya gerçekten aslında iyi oldu doktor. İyi oldu kabul ediyorum, ama bende sevinecek kafa mı kaldı anasını satıyım? Hem zaten günah, belaya sevinilmez.

Apartmandan içeri girdim, bi yerlerden kadın konuşması geliyodu. Yine birileri birileriyle kavga ediyor diye düşündüm. Ama sesler birinci kattan geliyordu. Hiç aldırış etmedim. Asansörü çağırdım, daha doğrusu çağırmak için düğmeye bastım, çalışmadı. Aslında bizim ev ikinci katta, ama kavga eden karıların yanından geçmek istemedim. Tabi asansör bozuk olduğu için başka çaremiz yok. Dikkat ediyo musun, nası sistematik olarak bela çekiyo beni?

Birinci kata geldiğimde kimsenin kavga etmediğini farkettim, gürültüler asansörden geliyordu. Dışarıda iki karşı komşu, Fahrigül Teyze, bi de karşısında oturan kadın – her kimse - kapıyı açmaya çalışıyolar. Asansörün camı kırılmış. İçerde kim var dersin? Evet, Ayşen’in manyak annesi, artı Ayşen’in kendisi. Ayşen gözükmüyodu ama zırlamalarından içeride olduğunu belli ediyodu. Hala daha kurtulma şansım vardı, ama son şansımı da harcadım:

“Teyze uğraşma boşuna yine elektrikler kesildi herhalde, baksana ışıklar da yanmıyo zaten”
“Sen bi yukardan çağırır mısın çocuğum asansörü?” dedi teyze.

“Elektrikler kesikken nası çalışçak ki asansör?” dersin ama nah kafa kadında. İlla çıkacam o düğmeye basacam. E tabi ben de çıktım bastım, hiçbişey olmadı, indim aşağıya, “bastım bişey olmadı” dedim. “Olsun sen hepsini tek tek dene, bak kadıncağız fenalaşçak içerde” ne dersin ki? Gebersin, çok da umrumdaydı mı diycen? Elimde ekmek, çıkarsın üst kata üçe. Sonra dörde beşe. Salaklık bende kadının dediğini yapıyorum. Onuncu kata geldim…

Aşağıdan çook silik, belli belirsiz sesler geliyodu. Bağırış inleyiş panik falan, “dur yapma” gibi bi laf duydum bi de. Bi yandan da ağırdan alıyorum, kadın çeksin cezasını diye. O esnada elektrikler gelmiş. Ben nerden bilebilirdim ki? Bastım düğmeye… Sanki o düğme asansörün değil de çığlık makinesinin düğmesiydi. Bastığım anda yukarıya dalga dalga çığlıklar yükseldi. Ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Kat göstergesinde “5” yazıyodu. Aman tanrım, resmen aşağıda milletin üzerine kızgın yağ döküyolar, karılar yine sebepsiz birbirine mi girdi acaba dedim. “6”, alt katlardan kapılar açıldı. “7” çığıran insan sayısı artıyodu, şimdi bi de merdivenlerde koşan ayak sesleri duyuyordum. Bu arada sanki biri osurdu, ama etrafta kimse yoktu ki, ben de artık biliyorum hötümün “8” ayarını. Nası görüş alanımın dışındaki bi insanın osuruğu bu kadar kesif kokar “9” ki? Ayak sesleri giderek yaklaşıyordu. Ve sonunda asansör geldi…Kapıyı tuttum, çektim. Kapının açılmasıyla birlikte dalga dalga bir koku yüzüme rüzgar gibi çarptı, kafamı çevirmek zorunda kaldım. Hani seksen yaşında nineler olur ya, ayda bir giysi değiştirir üç ayda bir yıkanırlar, görüntülerinden önce kokuları girer görüş alanına, işte aynen öyle bi koku. Sonra.. sonra ayakkabılarımın ıslandığını hisettim. Yere baktım……. yerde… yerde… bir kan gölünün üstünde durduğumu farkettim. Kapının aralığından dışarıya kan akıyordu. Ve ben kapıyı açmış bulunmuştum! Zaten bişeyi hep önce yapar sonra düşünürüm. Ne geldiyse başıma bu aceleciliğmden dangalaklığımdan geldi! Olanı biteni farkedemeden ayakkabımın üstüne bişey düştü. Ne düşmüş diye yere baktım. Sen bakmaz mısın doktor? Ayağının üstüne bişey düşmüş, bakmaz mısın? Ben de öyle yaptım, baktım, anasını avradını s.ktiğimin yerine baktım. Tam bir saniye boyunca onun ne olduğunu anlayamadım. Ayağıma düşen Ayşen’in annesiydi. O baktığım şey de dildi. Dilini görüyodum, dişlerini görüyodum, yemek borusunu görüyordum, kıllara benzeyen şeyler de saçları olmalıydı. Yukarısı yoktu. Çenesinin üstü yoktu. Yemek borusundan oluk gibi kan süzülüp dilinin üstünden, dişlerinin arasından yere akıyordu. Biliyorum yaşamasına olanak yoktu ama… canlı gibiydi; elleri kolları bacakları, elektrik çarpmış gibi saçma sapan titriyordu. Sanki Nükhet Duru yere yatmış dans ediyor. Her titreyişinde kan biraz daha tazyikleniyor, sonra yavaşlıyor, sonra tekrar… Kimse bana kalkıp “ben kanı vahşeti severim” demesin. Anasını s.kerim! Sen dersen senin de ananı s.kerim. O vücuda tam iki saniye baktım, ambale olmuş olmasaydım hemen çekerdim kafamı, ama yeterince bakmıştım, kusmaya yeterince, hayatımın geri kalanına yeterince. Kadının üstüne kustum, midem boştu, safra kusuyordum, kusacak bişeyim yoktu, hava kusuyodum. Nefes aldıkça kokudan midem tekrar kalkıyor, tekrar hava kusuyordum. Arkamdan koşarak geldiler en sonunda. Hepsi yetmezmiş gibi bu sefer de çığlıklar başladı. Çığıran insanlar beni kendime getirdi. Ayağımı geri çektim. Ceset yere düştü ve dil yana sarktı. Kafası tam ağzından parçalanmıştı. Bu da mı bi işaret sence? Sabah akşam ölmesini istediğim biri sonunda ölmüştü, ve ben buna rağmen şoktan titriyordum. Elimde ekmek, tuttuğum yerden parçalanmış, yürüyerek ikinci kata indim, ki zaten o asansöre bi daha binmedim. Her katın camında şerit şeklinde kan vardı. Her kat hafiften kokuyodu. Veya bana öyle geliyodu. O ekmeği hiç yemedim.

Sevdiğim biri olsaydı, sevdiğim birisi ağzından parçalanmış, beyni birinci katta dili vücudu onuncu katta aniden, lamba gibi ampul gibi üstüme düşseydi? İşte o zaman Ayşen gibi olurdum. Ben kesinlikle unutmuştum, ama o da o asansördeydi. Bir daha hayatı boyunca konuşmadı. Bense, şu fotoğrafa bak, bu iki sene önceki halim. Beş altı ay sadece ölmeyecek kadar yedim, ölmeyecek kadar uyudum. O günden sonra zaten hiç et yemedim. Keşke yaşadıklarımı anlayabilseydin, ne zaman cesaretlenip et yemeye kalksam eti ısırdığımda sanki o kadının cesedini çiğniyormuşum gibi geliyordu. Onun çiğ parçaları ağzımda dağılıyordu.

Devamlı çizgi film, Şaban falan seyrediyodum, başka hiçbir şey kaldıramıyodum. Şaban biraz kafamı dağıtıyodu, ama er ya da geç gece oluyordu, kendimle başbaşa kalıyordum… Toplam tam on bir kilo verdim. Sen de bana yardım edemezsen zayıflıktan ölücem.

Sonuç olarak, hep dilediğim şey gerçekleşmişti, ne yazık ki gerçekleşmişti. Şöyle bi laf vardır doktor bilir misin: “Care for what you wish, you just might get it” Bu arada belki ilerde bi zayıflama merkezi açarım, şok yöntemiyle garantili zayıflama…

Optimizasyon ;
the asansör,korku-hikayesi,korkunc-hikayeler,hikaye,hikaye-korku, theasansör,korku-18

2 yorum:

eskici dedi ki...

hikayenin sonuna kadar gayet surukleyici ve akici. siddet ve korku ogeleri iceren kisa hikayeler okumanin hastasi biri olarak tebrik ederim.

mehmedov dedi ki...

walla baştan sona sıkılmadan okudum.sanki kahramanda kendimi buldum birçok şey benle uyuyor.mesela sabah çok geç kalkmam,üst komşumun saçma sapan saatlerde ses yapması,korku filmi delisi olmam,2. katta oturmam,korku filmlerinde korkmamış gibi yapanlara sinir olmam vb.

Genel Optimizasyon

korku korku ogrish ogrish giyotin giyotin kafa kesme kafa kesme korku videoları korku videoları korkunç korkunç korku izle korku izle otopsi otopsi korku sitesi korku sitesi korku siteleri korku siteleri korkunç videolar korkunç videolar otopsi otopsi izle izle izle video video youtube youtube izlesene izlesene korku hikayeleri korku hikayeleri video izle video izle kafa kesme izle kafa kesme izle infazlar infazlar dehşet dehşet hayalet hayalet işkence işkence sezeryan doğum sezeryan doğum doğum izle doğum izle ruh çağırma ruh çağırma satanizm satanizm satanist satanist satanistler satanistler kürtaj kürtaj